9 Şubat 2016 Salı

Maria del Mar Marais,
DKH Proje Asistanı

Bir anne ve altı çocuğu; Türkiye'nin Güneydoğusunda, Diyarbakır'da yeni hayatlarına alışıyorlar
A mother and her six children adapt to their new life in Diyarbakir, South East Turkey

4 Ocak, Diyarbakır, Türkiye'nin Güneydoğusu
4th of January, Diyarbakir, South-east Turkey



Altı çocuk annesi Kafaa, Diyarbakır'daki evinin kapısını açıyor ve bizi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle karşılıyor. Sesi derinden ve güçlü çıkıyor. Çocuklarıyla birlikte bir buçuk yıl önce Halep'ten kaçarak Türkiye'nin güneydoğusuna gelmiş. Evlerine misket bombaları isabet etmiş.  Kardeşlerin en büyükleri üçüz kızkardeşler, Diana, Aya ve Sidrah (13); onları iki kız kardeş daha Rama (10) ve Elaf (6) takip ediyor; en küçükleri ise Haydar (3). Eskiden akrabalarıyla tek çatı altında, herbir ailenin kendisine ait tek odaya sığıştığı evde, 30 kişi beraber yaşıyorlarmış. Kafaa, pek de ferah olmayan eski günlerini anımsayınca “"Bu savaş bizim için o gürültülü ve kalabalık evden kurtulmamızı sağlayan bir lütuf oldu," diyerek şaka yapıyor.

Kafaa, a mother of six opens the door to her Diyarbakir apartment and greets us with a big smile. Her voice is deep and strong. She and her children fled Aleppo to south-east Turkey one and a half years ago. Her house was hit by barrel bombs. Diana, Aya and Sidrah (13) are the oldest and triplets, then come two more girls: Rama (10) and Elaf (6) and finally comes Heidar (3), the only boy. They used to live with 30 relatives in one house; in which each family had a room for themselves. “This war was a mercy for us to be able to leave that noisy, crowded house” she jokes, as she remembers her old and not so spacious life.

Çocuklar yarısı boş olan derli toplu odada kanepede oturarak annelerinin konuşmasını dinliyorlar. Kızlar benimle göz göze gelince utanarak gülümserken Heidar haylazca yüzünü şekilden şekle sokuyor. Kafaa'dan çocuklarının kişiliklerini tarif etmesini istiyorum. "Sidrah sözümden hiç çıkmaz ve kardeşlerine göz kulak olur; diş doktoru olmak istiyor. Aya çok utangaçtır, evde oturmayı sever; öğretmen olmak istiyor. Diana ise en güçlüleri. Alışverişe gider, satıcılarda Türkçe pazarlık yapar. O da aşçı olmak istiyor. Rama biraz yaramazdır, Diana'nın peşinden gitmek istiyor. Elaf kuaför olmak istiyor. Heidar ise daha çok küçük, ona babasının Suriye'deki en iyi arkadaşının ismini verdik. Geçen hafta kan zehirlenmesi nedeniyle hastanedeydi, çıktığında Türkçe konuşuyordu." Heidar, annesinin kendisi hakkında konuştuğunu fark edince kıkırdamaya başlıyor. 

The children sit on the sofa listening to their mum in their neat, half empty living room. The girls smile shyly when they make eye contact with me, and Heidar naughtily makes funny faces. I ask her to describe her children’s personality. “Sidrah always listens to me and looks after her brother and sisters, she wants to be a dentist. Aya is very shy, she loves being at home and would love to be a teacher. Diana is the strongest, she loves going out shopping, she bargains with the shopkeepers in Turkish. She wants to be a chef. Rama is quite naughty and wants to follow Diana’s footsteps. Elaf wants to be a hairdresser and Heidar is still very young, he was named after his father’s best friend in Syria. He was in hospital last week for blood poisoning, he came out speaking Turkish.” When Heidar hears his mum talk about him he starts giggling. 

Soldan sağa: Üçüzler Sidrah, Aya ve Diana, kız kardeşleri Rama ve Elaf ve erkek kardeşleri Heidar.
From left to right: The triplets Sidrah, Aya and Diana, their sisters Rama and Elaf and their brother Heidar.

© DKH/ DIYARBAKIR/2015/MARIA DEL MAR MARAIS 

Bu ailenin üyeleri, ECHO fonu ve Diakonie Katastrophenhilfe’nin desteği ile yürütülen E-Kart'la Hayata Destek Programı'ndan faydalanıyorlar.

Program kapsamında mültecilere, ayda bir kere doldurulan ve istedikleri gıda malzemelerini satın alabilmelerini sağlayan elektronik kartlar veriliyor. Kafaa iyi bir planlama yaparak bütün bir ay yetecek kadar yiyeceği kartla temin edebilmiş; 15 kg un, 5 kg pirinç ve bulgur, 10 litre yağ, 10 kilo şeker, yoğurt, yumurta ve taze sebzeler. Annesi evde her gün kendi ekmeklerini kendi yaptığını söyleyince Diana, bana ikram etmek için ekmekten bir parça almaya mutfağa koşuyor.  Kafaa yaşadıkları binanın merdivenlerini temizleyerek ve geleneksel bir tatlı olan “cevizli sucuk” yapımına yardım ederek geçimini sağlıyor. İpe dizili cevizlerin koyu bir şuruba bulanmasıyla hazırlanan cevizli sucuğun bir kutusundan 17 TL kazanıyorlar. Okulda olmadıklarında kızları da ona yardım ediyor.

The members of this family are beneficiaries of the Support to Life with E-Voucher Programme funded by ECHO and supported by Diakonie Katastrophenhilfe. The program consists of an electronic voucher that is charged once a month and allows refugees to buy food of their choice in the market. Kafaa is very well organized and manages to buy food for a whole month with the voucher: 15kg of flour, 5kg of rice and bulgur, 10 litres of oil, 10 kilos of sugar, yogurt, eggs and fresh vegetables. As she tells me that she bakes her own bread at home every day, Diana runs to the kitchen to offer me some. Kafaa makes a living by cleaning the staircase of their building and helping in the production of “cevizli sucuk”, a traditional sweet that consists in walnuts on a string dipped in syrup, for which she gets 17TL a box. Her daughters help her when they are not in school. 

"Çok şükür, Türkiye'deki durumumuz Halep'tekinden daha iyi; komşular başından beri bize destek oluyorlar." Eşinin nerede olduğunu sormaya çekiniyorum ama sonunda sormaya karar veriyorum. "Kardeşleriyle birlikte Suriye'de," diye yanıt veriyor. "Onunla telefonla konuşuyoruz. Ülkesini asla terk etmeyeceğini söylüyor. Bayrama gelirse kalması için onu ikna etmeye çalışacağız." Doğrudan gözlerimin içine bakıyor. Konuşurken sesi hiç titremiyor ve bu güçlü kadına gittikçe daha fazla hayran olduğumu hissediyorum. 

“Thank God the situation here in Turkey is better than in Aleppo, the neighbours supported us from the beginning.” I hesitate to ask where her husband is, but finally decide for it. “He is in Syria with his brothers”-she answers. “We talk to him on the telephone. He says he will never leave his country. If he comes for Eid, we will try to convince him to stay”. She looks at me directly in the eyes. As she talks her voice never trembles and I feel my admiration for this strong woman slowly growing inside me. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder